Ay Işığında Doğan Merak

Pofu’nun kanatları yokmuş ama ne zaman güçlü bir rüzgar esip gökyüzü aydınlanmaya başlasa, o da ayaklarını yerden kesip hafifçe havalanırmış. Uçtuğu zaman rüzgarla konuşur, bulutlarla dans edermiş. Ancak bu nadir bir yetenekmiş ve ormandaki diğer hayvanlar Pofu’nun bu garip özelliğinden biraz çekinirmiş.
Bir gece, ay gökyüzünde büyülü bir şekilde parıldarken, Pofu suyun kıyısına oturmuş ve yavaşça yukarıya bakmış. Ay’ın yüzeyinde garip şekiller olduğunu fark etmiş; sanki orada bir şeyler varmış. Gözlerini kısarak daha dikkatli bakmış ve içinden şöyle demiş: “Ay’a bir kez ulaşabilsem… Orada ne olduğunu öğrenebilsem.”
İşte o andan itibaren Pofu’nun içini bir yolculuk arzusu kaplamış. Ay’a uçmak… Belki imkânsız gibi görünüyordu ama Pofu’nun yüreğinde cesaret kıvılcımları yanmaya başlamıştı.
Bilge Baykuş’un Öğüdü
Ertesi sabah Pofu, ormanın en eski ağacında yaşayan Bilge Baykuş’u ziyaret etmiş. Bilge Baykuş, gökleri ve yıldızları iyi bilirmiş. Pofu isteğini anlatınca, Baykuş başını iki yana sallamış.
“Uçmak kolaydır ama Ay’a ulaşmak, sabır ve akıl ister,” demiş Baykuş. “Ay’ın yolu, gökyüzündeki görünmeyen geçitlerden geçer. Ancak rüzgarla dost olursan ve yıldızlarla konuşursan, yol kendini gösterir.”
Pofu gözlerini açmış. “Yani bu mümkün mü?”
Baykuş gülümsemiş. “Her kalbin yolu vardır. Seninki göğe çizilmiş olabilir.”
Pofu, bu sözleri duyunca içi umutla dolmuş. Ancak önünde zorlu bir hazırlık süreci varmış. Rüzgarla nasıl dost olunur, yıldızlarla nasıl konuşulur? Bunları öğrenmeden yola çıkamazmış.
Gümüş Yapraklı Çayır
Pofu’nun ilk durağı, ormanın dışındaki Gümüş Yapraklı Çayır olmuş. Bu çayıra sadece dolunay gecelerinde ulaşılabilirmiş çünkü yapraklar ancak ay ışığında parlar, çimenler konuşurmuş.
Ay çıktığında, Pofu çayıra varmış. Ay ışığı altında dans eden çimenler arasında bir rüzgar ruhu belirivermiş. İnce, mavi bir silüet halinde beliren bu varlık, rüzgarın diliyle fısıldamış: “Senin yolun yukarıya, Ay’ın kalbine… Ama sadece Cesaret Tohumu’nu bulanlar geçebilir.”
Cesaret Tohumu, rüzgarın anlattığına göre, yeryüzünde tek bir noktada varmış: Dağların en ucunda, Sonsuz Kuyunun dibinde saklıymış. Bu tohumu bulmadan Ay’a geçmek, düş görmekten öteye gidemezmiş.
Sonsuz Kuyu’nun Sırrı
Pofu, rüzgar ruhunun gösterdiği yoldan ilerlemiş. Dağların zirvesinde, uçurumun kıyısında, gerçekten de karanlık bir kuyu bulmuş. Kuyunun etrafı sessizmiş ama içinden hafif bir uğultu geliyormuş; sanki bir zamanlar konuşmuş da sesi hâlâ oradaymış.
Kuyunun başında durup derin bir nefes alan Pofu, gözlerini kapatarak kendini boşluğa bırakmış. Rüzgar kanat gibi onu yavaşça aşağıya indirirken, karanlığın içinden bir ışık belirmiş. Altın sarısı bir tohum, taşların arasında parıldıyormuş. Cesaret Tohumu’nu bulmuştu.
Ancak tam tohumu eline almak üzereyken, kuyunun içinde bir gölge belirivermiş. Bu, Korku’nun suretiymiş. “Buraya her gelenin kalbinde bir şüphe olur,” demiş gölge. “Senin kalbinde hâlâ yer var mı cesarete?”
Pofu, gözlerini kısarak karanlığa doğru yürümüş. “Korkum var ama beni durdurmasına izin vermeyeceğim,” demiş. İşte o anda gölge erimiş ve tohum avucuna düşmüş.
Ay’a Açılan Kapı
Cesaret Tohumu’nu alan Pofu, Bilge Baykuş’a geri dönmüş. Baykuş, tohumu görünce gözleri parlamış. “Artık gökyüzü seni çağırabilir,” demiş. “Ama unutma, Ay’ın kendine ait bir kalbi vardır. Oraya sadece saf niyetle gidilir.”
Baykuş, eski bir yıldız haritasını açmış. Gökyüzünün en parlak yıldızlarına bağlanan bir geçit çizmiş. O gece rüzgar en yüksek şarkısını söylemiş ve yıldızlar Pofu’ya yol göstermiş. Cesaret Tohumu’nun ışığıyla Pofu göğe yükselmiş. Bulutlar onu selamlamış, yıldızlar etrafında dönerek yol açmış.
Göz kamaştırıcı bir parıltıdan sonra Pofu, Ay’ın yüzeyine konmuş. Ancak Ay, beklediği gibi sessiz ve yalnız değilmiş. Orada minik yaratıklar yaşıyormuş – gümüş rengi kulaklara sahip Ay Tavşanları. Hepsi onu neşeyle karşılamış.
“Sen, Gümüş Rüzgar’ın seçtiği misafirsin,” demiş yaşlı bir Ay Tavşanı. “Cesaretini yeryüzünden getirdin, biz de sana Ay’ın sırrını sunarız.”
Ay’ın sırrı, ışığın karanlıkta doğduğuymuş. Ne zaman bir kalp umudunu yitirirse, Ay’dan bir ışık gönderilirmiş. Pofu, bu sırrı yüreğine işlemiş.
Döndüğünde Artık Aynı Değildi
Pofu yeryüzüne döndüğünde orman onu bambaşka bir gözle görmüş. Artık sadece uçabilen bir tavşan değil, göğün sırlarını bilen, cesaretin yolculuğuna çıkmış biriymiş. Ay’a dokunan tavşan olarak anılmış, onun hikâyesi yıldızlarla fısıldanmış.
Geceleri göğe bakan her minik yürek, Ay’daki tavşanı arar olmuş. Çünkü artık herkes biliyormuş ki, kalbinde cesaret olan biri için hiçbir yer fazla uzak değildir.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorum Yapın